Günümüzde Bilinçli Balıkçılık Nasıl Olmalıdır?
Amatör balıkçılık; "maddi çıkar beklemeden tamamen dinlenme ve eğlence amaçlı balık avlamak" olarak isimlendirilse de, doğrusu bu değildir.
Ülkeden ülkeye, kültürden kültüre bu tanımlar değişir. Ülkemiz için;
"Maddi amaç gütmemek ve tamamen eğlence ve dinlenme amacıyla balık avlamak" ifadesi amatör balıkçılık değil sportif balıkçılık teriminin karşılığıdır.
Amatör balıkçı avladığı balığı yer, sportif balıkçı ise yemez. Balığı yemek maddi bir çıkardır. Geleneksel yapı ve ülkemizin gelişmişlik düzeyi nedeniyle amatörün avladığı balığı yemesi, paylaşması ve hatta kısıtlı bir şekilde takas yapması normaldir. Hatta bu durum Avrupa Topluluğu Üyesi fakat gelişmişlik düzeyi ülkemiz seviyesinde bile olmayan Polonya başta olmak üzere, Romanya ve Bulgaristan'da daha yoğun yaşanan bir durumdur. Bu ülkelerde sportif balıkçılık turizmi yaygınlaştırılmaya çalışılırken, pek çok doğal kaynaktan halkın beslenme amaçlı balık avlıyor olması nedeniyle sportif balıkçılığı geliştirmeye yetecek büyüklükte ve yoğunlukta balık olmadığı görülmüş ve bir türlü çözüm üretilememiştir.
1980 li yıllardan itibaren ülkemizde hızlı bir gelişim yaşanmaktadır. Yasalar bu günlerde neredeyse yerli yerine oturmak üzere olup kontrol yönünden eksikler ise halen devam eden bir sorundur. Düzenli ve doğru kontrolün sağlanması için kolluk kuvvetleriden çok balığı, avlağı ve balık avcılığı yönetimini bilen uzman kişilerin bu görevi yapması, her bölge için kolluk kuvvetlerinin bilgi eksikliğinin eğitim seminerleriyle giderilmesi yerinde olacaktır.
Yaşanılan gelişmeler artık ülkemizde de gerçek anlamda sportif balıkçlığın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu gelişmeleri şu şekilde sıralamak mümkündür;
1. Ekonomik yönden doygunluk,
2. Kirlilik, aşırı avcılık ve iklim değişiklikleri nedeniyle balık kaynaklarının azalması,
3. Eğitim düzeyinin ve çevre bilincinin artması,
4. İletişim araçları sayesinde dünyadaki uygulamalardan haberdar olma.
Sonuçta; avladığı balığı yemeye ihtiyaç duymayan (ya da daha yenilebilir balıkları satın alma gücü olan), azalan kaynakların korunmasına ve sürdürülebilir balıkçılığın sağlanmasına katkıda bulunmak isteyen ve balık avcılığından aldığı hazzı devamlı yaşamak isteyen pek çok kişi çok miktarda balık avlamasına rağmen ya hepsini ya da büyük bölümünü suya iade etmektedir.
Yine yasal limitler dahilinde; serbest dönem ve avlaklarda, belli boydan büyük ve belli miktararda av yapan, kurallara riayet eden, hatta kendisine yasaların getirdiği kısıtlamalardan daha fazla sınırlama yapan amatör balıkçılar giderek yaygınlaşmaktadır.
PEKİ DOĞRU DAVRANIŞ ŞEKLİ NE OLMALIDIR?
Yani ne kadar balık avlamalı, ne kadarını yada hangi özelliktekileri alıkoymalı hangilerini salmalı ve alıkoyduğumuz balıkları nasıl değerlendirmeliyiz. Hassas türler ve avlaklar varmıdır? Buralarda davranış biçimimiz nasıl olmalıdır?
Öncelikle bilmemiz gereken şey; her balık türü, her avlak ve her mevsim aynı değildir.
İstavrit, lüfer-kofana, palamut-torik, mezgit, barbunya, ısparoz, kupez, sarpa, izmarit, melanurya gibi türlerle alabalık, fangri, sinarit, levrek, trança, minekop, eşkina, akya, kuzu, kılıç, mersin balığı, deniz alası hatta İsrail sazanı, tilapya, balon balığı bir tutulamaz.
Yasalar bu türler hakkında yeterli olmasa bile, biz doğru bir hassasiyet ortaya koymalı ve gerekiyorsa bu hassasiyetlerin de yasalarda yer almasını sağlamaya yönelik girişimlerde bulunmalıyız.
Sportif balıkçılık amacıyla konuya bakanlar zaten en ideal konumdadır. Onlara diyecek sözümüz yok. Hatta onlar gibi olabilsek, onlar gibi olanların sayısını artırabilsek ne mutlu bize. Fakat amatör balıkçılık ve ülke koşulları da bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle yasal yada insani hak olarak amatör balıkçılığın ülkemizde daha uzun yıllar devam etmesi gayet normaldir.
Gelişmekte olan bir ülkeyiz. Yasalarımız her şeyi dört dörtlük içermeyebilir. Bu nedenle yasalardaki boşlukları kullanmak yerine vicdani süzgeçten geçirmek ve bazı durumlarda yasalardan daha katı olmak zorunludur.
Diğer yandan yasalardaki eksiklikler ve olgunlaşmamış yapıların bazılarını vicdani süzgeçten geçirdikten sonra, kendimize daha geniş bir alan yaratmak, biraz toleranslı davranmak ta gerekebileceğini eklemeliyim. Bunda aşırıya kaçmamak ve bunu fırsat olarak görmemek veya kontrol edilebilirliği ve kişiye göre değişkenliği bertaraf etmek için hiç kullanmamak kişisel tercihimdir.
Ülkemize özgü şartlardan biraz söz etmekte yarar vardır.
Amatör yöntemlerle avladığı balığı yemeye ihtiyaç duyan insanların sayısı azınsanamayacak kadar çoktur. Geleneksel balık işleme metodlarından tuzlama, kurutma (çiroz) ve lakerda gibi yöntemler belli dönemlerde av yapan kişilerin kısıtlanması veya ticari avlama belgesi almaya zorlanması nedeniyle yok olmak üzeredir.
Özellikle Karadeniz, Boğazlar Marmara ve Kuzey Ege'de yaşanan pelajik (yüzey) balık akınları, Ege ve Akdeniz'deki levrek ve çupra göçleri yılda bir kaç gün gerçekleşen ve dedelerimizin bile beklediği furya zamanları olup, av limitleri Türkiye Balıkçılığının Yapısı dikkate alınarak genişletilebilir. Fakat; bu furya dönemlerinin hangisinin üreme göçü hangisinin beslenme yada kışlama göçü olduğunu bilmeden amatör yöntemlerle de olsa yoğun avlanmamak gerekir. Tabi ki üreme göçleri sırasında yoğun sürü oluşturan balıkların ticari balıkçılarca ve özellikle endüstriyel av araçlarının en yüksek kapasitelisi olan gırgırla avcılığı da mutlaka tamamen engellenmelidir.
Bunun yanında oltaya gelen sinarit palazını, ispendeği, kuzu - akya yavrusunu, alabalığın dişisini, sazanın 1.5 kg dan, sudağın yarım kg dan aşağısını salıvermek te ülkemizin şu andaki şartlarının bir gereğidir.
İstavrit gibi nüfusunun çoğunu sıfır yaş grubundaki 11 cm ye kadar balıkların oluşturduğu türlerin amatör yöntemlerle yaygın bir şekilde ve yoğun olarak dört mevsim avlanması gelecekte türün stoğunu tehlikeye sokmasa da duyarsız balıkçıların yetişmesine neden olacak ve ticari balıkçının o ince balığı 100 lerce ton avlayıp balık unu -yağı fabrikasına göndermesine karşı koyma gücümüzü azaltacaktır.
Yasalarca ekolojik açıdan zararlı türler sınıfına sokulan ve gerçekte de girdiği sularda baskın tür haline gelerek değerli yerli türleri yok eden balıklarda sınırsız avlamanın devam etmesi gerekir. Bu konuda kırmızı havuz balıkarına ve tilapyalara acımamak, turnayı kendi gölünde değil ama bulaştığı yerde geniş toleransla avlamak, avlanan ve yenilmeyen türleri (kırmızı balık, tilapya, güneş levreği) başka kaynağa yada avladığınız yere salmak yerine hayvan yemi olarak değerlendirmek tercih edilmelidir.
Boş ve doğal alabalık bulunmayan bir baraj yada sunni gölette gökuşağı alabalığına, doğal yaşam ortamında bulunan turna ve tatlısu levreğine ise aynı muameleyi uygulayamayız.
Yarı sportif balıkçılık anlayışı ülkemizde yaygınlaşması gereken bir uygulamadır. Bunu istediğin kadar balık avlamak fakat limitlerden küçük olan ve fazla sayıdakileri zarar vermeden kaynağa iade etmek olarak tanımlayabiliriz. İçsularda özellikle kapalı gölet ve göllerde ise tam yakala - bırak yönteminin yaygınlaşması, hatta balıkçılık dernek, kulüp ve grupları ile yerel idarelerin bakanlıkla iş birliği yaparak ağaçlandırma kampanyalarına benzer şekilde balıklandırma yapmaları sürdürülebilir balıkçılık açısından giderek daha önemli hale gelmiştir.
Yorumlar